Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Azerbaycan ziyareti dönüşü uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Türk Tabipleri Birliği Başkanı Fincancı'nın TSK'nın terör operasyonlarında kimyasal silah kullandığı iddiasına değinen Erdoğan, "Bunlar ilk defa da bu iftiraları atıyor değiller" dedi. Cumhurbaşkanı, "Arkadaşlar hemen süratle davaları açtılar ve bunun peşini kesinlikle bırakmayacağız" dedi.
Cumhurbaşkanı'na Rusya ile Ukrayna arasında barış sağlanmasına yönelik girişimler de soruldu. Türkiye'nin aracılığında bir barış masası kurulması konusunda umutsuz olmadıklarını belirten Erdoğan, "Bu konuyla ilgili ben Sayın Putin’in de şu anda geçmişe göre çok daha yumuşak, çok daha görüşmelere açık olduğunu gördüm" diye konuştu.
Erdoğan'ın gündeminde Putin'in Türkiye'nin doğalgaz merkesi olmasına yönelik önerisi de vardı. Aynı şekilde TANAP aracılığıyla gaz temininin değerlendirilebileceğini belirten Erdoğan, "Bu konuda da İlham Aliyev kardeşimin olumlu baktığını görüyorum" ifadelerini kullandı.
Aday olması için çağrı yaptığı CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun kendisini canlı yayında tartışmaya çağırması için ise Erdoğan, "O, bu işin çok acemisi. Böyle sağa sola topu atmakla işi kurtaramaz" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yöneltilen sorular ve yanıtları şöyle:
PKK’nın siyasi uzantıları, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yürüttüğü operasyonlarla ilgili olarak “kimyasal silah kullanılıyor” diye bir kampanya başlattı. Milli Savunma Bakanlığı da bu konuda bir açıklama yaptı. Bu konuda ne söylersiniz?
Bu konuyla ilgili arkadaşlarıma da söyledim ve Hulusi Paşa ile de bunu tekrar tekrar konuştuk. Arkadaşlar hemen süratle davaları açtılar ve bunun peşini kesinlikle bırakmayacağız. Hem tazminat hem ağır ceza davaları açarak üzerine üzerine gideceğiz. Silahlı Kuvvetlerimizin bugüne kadar kimyasal silah kullanmak gibi bir taksiratı yoktur. Attığı bütün adımları uluslararası hukuk neyi gerektiriyorsa bu çerçevede atmıştır ve bu çerçevede atmaya da devam edecektir. Bu, bunların namussuzluklarındandır, ahlaksızlıklarındandır. Bunlar ilk defa da bu iftiraları atıyor değiller. Bunlar densizdir, bunlar ahlaksızdır. Ordumuza hep attıkları çamur budur. Çamur at, tutmazsa iz bırakır diye düşünüyorlar. Bu komünizmin, komünistlerin de en önemli şiarıdır. Bunlar da onların artıkları olduğu için bu tür iftiraları her zaman atacaklardır. Biz de hukuk içerisinde ne gerekiyorsa bunlara bunun hesabını orada soracağız.
Putin ve Zelenskiy ile görüşebilen tek lider sizsiniz. Savaşı kalıcı olarak bitirmek için Türkiye arabuluculuğunda acaba bir masa kurulabilir mi?
Bu konuyla ilgili ben Sayın Putin’in de şu anda geçmişe göre çok daha yumuşak, çok daha görüşmelere açık olduğunu gördüm. Önümüzdeki günlerde yapacağımız telefon diplomasisiyle bunların nereye varabileceğini her iki liderden de dinlemek suretiyle göreceğiz. Dün Zelenskiy ile yaptığım görüşmede onda da böyle bir tıkanmanın olmadığını, onun da bu işi aşmaktan yana olduğunu hissettim. Umutsuz değiliz. Temennimiz odur ki iki lideri de bir araya getirmek suretiyle yola barış için devam edelim. Çünkü her iki tarafın ciddi kayıpları oluyor. İnanıyorum ki barışın kaybedeni olmayacaktır.
Avrupa’da hayat pahalılığı ve enerji krizi ciddi protestolara yol açıyor. Birçok Avrupa başkentinde bir süredir her gün eylemler var. Avrupa’da kış siyasi yönden de sert geçiyor. Ülkemize gelince aldığımız tedbirler var. Rusya’nın bir önerisi vardı transit enerji merkezi kurulması yönünde. Avrupa ile Türkiye’yi kıyasladığımız zaman Türkiye’nin bu sıkıntıdan uzak olduğunu, hatta çözüm üretme noktasında bir rol aldığını da görüyoruz. Hem bu transit enerji merkezi konusunda hem de Avrupalı muhataplarınızla konuştuğunuzda da onların Türkiye’den enerji konusunda beklentileri varsa o konuda değerlendirmelerinizi merak ediyorum?
Bunlar şu andan itibaren tabii ki Rusya’dan istedikleri anda istedikleri gibi doğalgaz temin edemiyorlar. Beklentileri nedir? Türkiye bu işin hub’ı olursa, Türkiye’den bu tür doğalgaz talepleri karşılık bulur mu, bulmaz mı; bunu gidermektir. Aynı şekilde tabii Azerbaycan’dan da yani TANAP’tan bu noktada doğal gaz talebinde bir temin olur mu olmaz mı? Bu konuda da İlham Aliyev kardeşimin olumlu baktığını görüyorum. Bunların değerlendirmesini yapıp ona göre de gelişen süreci değerlendirip adımlarımızı biz de atacağız.
Tahıl koridoruna ilişkin bir soru sormak istiyorum. Türkiye’nin öncülüğünde bu proje hayata geçti ve üç ayını doldurmak üzere. Bugüne kadar da yaklaşık 8 milyon ton tahıl Ukrayna’dan dünya limanlarına taşındı. Önümüzdeki ay bu süre doluyor. Siz hem Sayın Putin ile hem Sayın Zelenskiy ile konuyu görüşüyorsunuz. Bu süreyi uzatma noktasında Rus tarafından net bir yanıt aldınız mı? Sahadaki son gelişmelere baktığınız zaman anlaşmanın devam edip etmeme noktasında bir endişe taşıyor musunuz?
Karadeniz tahıl koridoru inisiyatifi kapsamında 20 Ekim 2022 tarihi itibarıyla 363 gemi 8 milyon ton tahıl ve diğer gıda ürünleri dünya piyasalarına arz edildi. Ukrayna limanlarından yapılan sevkiyatın yüzde 62’si Avrupa, yüzde 19,5’i Asya, yüzde 13’ü Afrika, yüzde 5,3’ü Orta Doğu ülkelerine ulaştı. En az gelişmiş ülkelere ise 454 bin 626 ton buğday sevk edildi; bu miktar sadece yüzde 5,7’sine karşılık geliyor. Ürün olarak mısır, buğday, ayçiçeği yağı, kolza tohumu ve ayçiçeği küspesi öne çıkıyor. Bu ürünlerin toplam içindeki payı yüzde 96 civarında. Sevkiyat anlaşmasını uzatma noktasında herhangi bir mani söz konusu değil. Dün akşam Zelenskiy ile yaptığım görüşmede de Sayın Putin ile yaptığım görüşmede de yine bunu gördüm. Ama bu arada herhangi bir tıkanma olursa aşmamıza mani bir hal de yok.
Amerikan Senatosu’ndaki yasa tasarısında Türkiye’ye F-16 satışındaki şartlar kaldırılmıştı ancak Amerikalı Senatör Bob Menendez “Saldırganlık politikasını durdurmazsa Türkiye’ye hiçbir şekilde F-16 tasarısına onay vermeyeceğim.” dedi. Bunun tabii ki biraz Yunan lobisini desteklemek amaçlı olduğu aşikardı ancak bir senatörün imzasıyla bu sürecin akamete uğraması mümkün mü? Ki sizin zaten hükümetler nezdinde görüşmeleriniz de sürüyor. Bir taraftan da Atina yönetiminin Türkiye’ye karşı sert söylemleri ortada. Atina ve Washington ittifakının ve dolayısıyla NATO üyesi Türkiye’ye karşı tavrının izahı nasıl yapılacak ileriki dönemde bu ülkeler tarafından?
Malumunuz olduğu üzere F-16 ile ilgili çalışmalarımız geçen sene başlatıldı ve şu anda da bu süreç normal planlandığı şekilde devam ediyor. Amerikan Savunma Bakanı da Milli Savunma Bakanımızla görüşmelerinde yönetim olarak, bakanlık olarak, askeri olarak bunu desteklediklerini ifade ediyor. Daha önce de Milli Savunma Bakanlığımız bu konuda üçü Türkiye’de biri Amerika’da olmak üzere heyetler arası dört toplantı yaptı. Prosedür devam ediyor. Bu Menendez gibi senatörlerin ifadeleri kendi şahsi görüşüdür, şahsi iddialarıdır; herhangi bir şekilde kurumsal bir durumu yansıtmıyor. Ayrıca bunların Yunanistan ile olan münasebetleri de ayrı bir inceleme konusu; niye bu kadar tarafgirler bu konuda? Yine geçtiğimiz günlerde NATO’daki Savunma Bakanları toplantısında Stoltenberg de bizzat bu konuda açık ve net bir şekilde tarafsızlığını ifade etti; F-16’ların Türkiye’ye verilmesinin sadece Türkiye için değil NATO için de önemli bir hadise olduğunu, Türkiye ne kadar güçlü ne kadar hazır olursa NATO’nun da ortalama değerinin bu şekilde yükseleceğini belirtti. Dolayısıyla biz gelişmeleri, süreci yakından takip ediyoruz. Olumlu şekilde sonuçlanması için yapılacak ne varsa yaptık, yapmaya da devam ediyoruz. Fakat diğer taraftan da dünya pazarı geniş, dolayısıyla çeşitli çözümler de mevcut. Tek başına Menendez’in karşı çıkması bu işi engellemez. Herkes teklif verebilir ama yasa tasarısının Kongre’den geçmesi gerekir ki şu andaki atmosfer öyle değil. Yani bir kişinin karşı çıkmasıyla olmaz. Diğer taraftan yönetim de zaten olumlu istikamette gerekli adımları atıyor. Benim de son Amerika ziyaretimde Senato temsilcileriyle de Kongre temsilcileriyle de gayet olumlu bazı görüşmelerim oldu. Bu görüşmelerde “Ben bizzat Menendez ile de görüşeceğim” diyen senatörleri de gördüm ve Menendez’in bu yaklaşımlarını kabul etmediklerini gördüm. Dolayısıyla da burada bütün mesele Kongre’nin de Senato’nun da geneli itibarıyla nasıl bir tavır alacağıdır. Şu an itibarıyla yönetimin bakışı olumlu istikamette gelişiyor. Tabii bizim için tek çıkış yolu Amerika değildir. Gerektiğinde aynen S400’lerde olduğu gibi biz Amerika’nın dışında da alternatiflerle görüşüyoruz. Oralardan da bu işin temini yoluna gideriz. Elimizde bu tür alternatifler de var.
Firari FETÖ’cülerin İsveç’teki lüks yaşamları gündemde. Türkiye’den NATO üyeliği için destek bekleyen İsveç’in haklarında 3’er kez müebbet istenen bu firarilere ev sahipliği yapmasını, onlara kucak açmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tabii ki olumlu değerlendirmiyorum. Bu arada İsveç’in yeni başbakanı randevu talebinde bulundu. Arkadaşlarımıza “randevu verin, gelsin” dedim. Ülkemizde kendisiyle bu konuları da görüşürüz. Bizim bu noktadaki düşüncemiz değişmedi. Bu tür cezai müeyyidelere çarptırılmış olan bu teröristleri bunların yakalayıp bize vermeleri lazım. Bunlar bize verilmediği sürece parlamento aşamasında bu iş yürümez. Şu andaki yeni başbakanın yaklaşım tarzı, terörle ve teröristlerle mücadeleden yanadır; “bizim terörü ve teröristleri barındırmamamız gerekir” diye açıklamaları var. Bu konudaki samimiyetlerini de biz tabii yapacağımız görüşmeyle test etmiş olacağız. Onların da hayrına, tüm insanlığın da hayrına olacaktır. Bizim duruşumuz değişmez. Çünkü terörle mücadelede tavizsiziz ve taviz vermeye de asla niyetimiz yok.
Türk Devletler Teşkilatı aslında kritik bir rol oynuyor ve Teşkilatın Devlet Başkanları Zirvesi de 11 Kasım’da yapılacak Semerkant’ta. Bu bağlamda aslında tam bir yıl önce İstanbul’daki zirvede kritik bir mesaj vermiştiniz ve mesajınızda “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni aramızda görmeyi can-ı gönülden arzu ediyoruz.” demiştiniz. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti gözlemci üye olarak katılacak ancak daimî üyeliği için bir kapı aralanacak mı, bu zirveden böyle bir sonuç beklenir mi?
Beklenmemesi için bir sebep yok. Katılan ülkeler bizler için gerçekten olumlu sinyal vermesi gereken ülkeler. Yani Türk Devletleri Topluluğu olarak burada yaptığımız ikili görüşmelerde her zaman şunu söylüyorlar, “Türkiye bu konuda nasıl bir adım atarsa biz de tabii ki onun yanındayız.” Nitekim bugün İlham Aliyev kardeşimle de yaptığımız görüşmede yaklaşım buydu. Burada Türk Devletleri Topluluğu zirvesinde tabii ki onu da çalışacağız ve Semerkant’ta alınması gereken en olumlu neticeyi de alacağız. Temennimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne yönelik Birleşmiş Milletlerde yaptığımız açıklamalar istikametinde Türk Devletleri liderleri olarak müşterek bir çalışmanın içerisine girmek.
Yaklaşık 30 yıldır Karabağ bölgesi Azerbaycan elinde değildi ve sonunda Azerbaycan’a bağlandı. Bu bölgede Şuşa başta olmak üzere tarihi ve kültürel kimliğiyle çok önemli şehirler var. Hatta Şuşa, 2023 yılında Türk Dünyası Kültür Başkenti ilan edildi. Benim sorum, Türk halkı olarak bu bölgeye kültürel ve turistik geziler ne zaman başlayacak?
Zengilan ve diğer havaalanı açılışlarıyla bu işin önü bir yerde açılıyor. Şu anda buralarda yolların altyapıları bitirilmek üzere. Öyle zannediyorum ki bir yıl içerisinde üst yapıları da bitirildiği andan itibaren Şuşa’ya ulaşım çok daha kolaylaşacak. İlham Bey önümüzdeki yıl buraya çok ciddi bir para ayırdıklarını, ayıracaklarını söyledi. Türk müteahhit firmalarımız da eğer planlar hayata geçirilirse biz burayı 1-1,5 yıl içerisinde bitiririz diyorlar. Tabii karayolları yanında demiryolları da var. Bunları bitirmekte kararlılar. Bunu bitirdikleri andan itibaren zaten Şuşa’nın yolu açılmış olacak. Gerek iç gerek dış turistlerle buralar hayata geçmiş olacak. Tabi Şuşa bu işin Azerbaycan’da en önemli çekim merkezi. Bu çekim merkezini bundan sonra İlham Bey, özellikle inanıyorum ki yapılacak otellerle filan çok daha cazip hale getirecek. Çünkü o noktada atılması gereken adımlar var. Fakat gerçekten Sayın Başkan durmuyor. İşte çok kısa zamanda yapılan tek katlı da olsa o binalarla buraya bir hareket getirdi. Ama Şuşa ile ilgili yapılacak olan otel yatırımları da orayı bir cazibe merkezi, bir çekim merkezi haline getirecektir. Biz de Şuşa’da Başkonsolosluğu açıyoruz.
Birisi İzmir Milletvekilli Mehmet Ali Çelebi’nin AK Parti'ye katılım töreninde çok çocuk tavsiyesinde bulundunuz. Buradaki bir ifadeniz üzerinden HDP, CHP, Gelecek, Deva gibi partiler bunu istismar ettiler, “Kürtlere yönelik söyledi” dediler. Kürtleri mi orada kastettiniz?
Ben her zaman açık açık en az 3 çocuk diyorum zaten. Bu benim gizli bir politikam değil ki. Böyle bir şeyi hiçbir zaman gizlemedim zaten. Orada da söylediğim çok açık ama onların istismarı bitmez. Onların istismarına cevap yetiştirmeye de gerek yok.
Meclis’te gerçekleştirdiğiniz konuşmanızda Kılıçdaroğlu'na “Çık karşımıza. Hodri meydan. Aday ol.” dediniz. Fakat Kılıçdaroğlu, bir futbol tabiriyle topu karşı alana yıkmaya çalışıyor. Değişik bir stratejisi var. Sizi televizyonda tartışmaya davet ediyor. Kaçak mı güreşiyor acaba kendisi?
Böyle sağa sola topu atmakla işi kurtaramaz. Zira futbolu ondan çok çok iyi bilirim. O, bu işin çok acemisi. Kim kalede, kim orta sahada, kim geri dörtlüde veya kim forvette oynaması gerekir bunu bilmez. Lefter’i kaleci olarak tanıtan bir adamdan bir şey olmaz.
Seçime giden süreçte muhalefet sırayla Amerika Birleşik Devletleri’ni ziyaret ediyor. Önce CHP, şimdi İYİ Parti… Kılıçdaroğlu, Amerika’da 8 saat boyunca neredeydi tartışması var. Hamburger yemeye gittiğini söyledi. Dün İYİ Parti'den bir açıklama geldi. Amerika’daki heyetten Genel Başkan Yardımcısı “biz hamburger yemeye gelmedik” dedi. Hem ziyaretleri hem de bu karşılıklı yorumları nasıl okuyorsunuz?
Türkiye’de hamburgerci dükkanları filan bitmiş değil. Fakat yani bunu Kılıçdaroğlu’nun bizzat kendinden duymamış olsak ben bile “gerçekten böyle bir şey oldu mu” derdim. Ama maalesef kendinden dinledik; yani bir benzin istasyonuna uğramışlar, orada bir hamburgerci dükkanı görünce orada yemişler. Bunu bizzat kendisi söyleyince gerçekten ben de şok oldum. Yani böyle bir şey yapmış olsan bile söylemeye gerek yok. Bu da siyasetin ne kadar acemisi olduğunu ortaya koyuyor. Tabii bir de onunla kalmadı. Yapılmakta olan Türken Foundation binasının karşısına geçip orada çekim yaptı. Buradan da aile kavramına yönelik bizim şu anda ileri sürdüğümüz teze, güya tersinden bir yaklaşımla sataştı; “Önce sen kendi ailenin, kızlarının, oğlunun buraya yapmış olduğu destekleri açıkla” gibi bir yaklaşımın içerisine giriyor. Bu da hukuk bilmezliğin, aile kavramını tanımazlığın bu adamda ne kadar ileri olduğunu gösteriyor. Biz aile kavramını inşallah bu başörtüsü meselesiyle ilgili çalışmanın içerisine alacağız. Arkadaşlarımızla gerek ilgili kamu görevlileri gerek akademisyenlerle geniş bir çalışma yaptık. Bu çalışmayı da arkadaşlarımız nihayete erdirdiler. En son dün akşam da bana sundular, gördük, baktık. Kısa zamanda bunu da kamuoyuna inşallah sunacağız. Tabii bu kadar açtığımız davalardan bundan tazminatları koparıyoruz. Şimdi bundan da yine tazminatı koparacağımıza inanıyorum. Türken Foundation, yine bundan şöyle bir miktar para alacak.
Konut fiyatlarında son dönemde yaşanan fahiş fiyatların önüne geçmek için Cumhuriyet tarihinin en büyük Sosyal Konut Projesini hayata geçirdiniz, İlk Evim İlk İşyerim Projesinde bu hafta 25 Ekim’de temeller atılacak. Tabi vatandaşların yoğun ilgisi var ilk günden bu yana. Diğer yandan muhalefetin de bu konuya ilişkin projenin tamamlanamayacağı ve gerçekleşemeyeceği yönünde iddiaları var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bunlarda yalan dolan çok çok fazla. Zira şu an itibarıyla bizim sadece TOKİ’de bitirip sahiplerine teslim ettiğimiz konut sayısı yaklaşık 1 milyon 170 bin. Yapılmakta olan demiyorum, bitirip de sahiplerine teslim ettiğimiz... Şimdi ise gerek konut gerek işyeri gerekse arsa noktasında yeni bir adım atıyoruz. İlk etapta 1 milyon arsa planladık. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığımız, Türkiye’nin dört bir yanında hangi bölgede ne kadar parsel, arsa ayıracağız, bunların çalışmalarını yaptı ve inşallah bunların teslimini de kura ile sahiplerine yapacağız. Bunun gerçekleştirilememesi için, yapılmaması için hiçbir sebep yok. Çünkü bizim icraatlarımızın ulaştığı yere bunların hayalleri dahi ulaşamaz. Biz bunu yaptık. Eserimiz ortada. Eşek ölür kalır semeri, insan ölür kalır eseri. Biz eserlerimizle konuşuyoruz. Olay bu kadar basit.
“Muhafazakâr devrimciyim” ifadeniz çok konuşuldu, çok tartışıldı. Muhafazakâr bir devrimci neye muhaliftir? Bir muhafazakâr devrimci neyin yanında ve neyin karşısındadır?
Biz muhafazakâr devrimciyiz. Milli ve manevi değerlerimize tavizsiz şekilde sahip çıkan; haklarımızı, menfaatlerimizi her şartta koruyan yanımızla muhafazakârız. Ülkemiz için eser ve hizmet siyasetinden demokrasi, hak ve özgürlüklere, her alanda devrim niteliğinde adımlar atan; dünyadaki zulme ve adaletsizliklere itiraz eden yanımızla da devrimciyiz. Yakıp yıkan, taş üstüne taş koymayan sözde devrimciliğin aksine; kendi medeniyetinin değerlerinden yana olarak sürekli okuyan, çalışan, üreten, imar eden, geliştiren ve atılım içinde olan gerçek bir devrimciliktir bu. Muhafazakâr devrimcilik işte budur. Bu anlamda özellikle gençlerimize Nuri Pakdil’in eserlerini okumalarını tavsiye ediyorum. Ben merhum Nuri ağabeyimizin aynı zamanda talebesi durumundaydım. AHaber de zaman zaman Nuri ağabeyi anlatırken onun bu konudaki duruşuna da işaret ediyor. (NTV)
|
|
Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır. Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım. |