Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, "50 yıl bilfiil TSK'de görev yapan ve Türk ordusunun en üst makamına gelen, geçmişten bugüne kadar yaptıkları ve davranışları herkes tarafından net olan birisi olarak, TBMM'nin manevi şahsiyetini hedef alan bir konuşma veya davranışının söz konusu olamayacağını" kaydetti.
Başbuğ, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca hakkında "hakaret" ve "iftira" suçlarından başlatılan soruşturma kapsamında, Anadolu Adalet Sarayı'nda "şüpheli" sıfatıyla Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla ifade verdi.
Başbuğ'un bir saatlik ifade verme işleminde, hakkındaki soruşturmayı yürüten Ankara Cumhuriyet Savcısı'nın sorularını yanıtladığı öğrenildi.
SOSYAL MESAFE VURGUSU
İfade verme işleminin ardından Başbuğ ve avukatı İlyas Sezer, gazetecilerin beklediği B kapısına geldi.
Yeni tip corona virüs (Covid-19) tedbirleri kapsamında maske takan Başbuğ, mikrofon tutmak isteyen gazetecilere eliyle "dur" işareti yaparak sosyal mesafenin korunmasını istedi. Bunun üzerine gazeteciler de Başbuğ'a uzaktan mikrofon uzattı.
Salgın nedeniyle aylardır evde olduklarını belirten Başbuğ, "Aylar sonra bugün ilk defa sokağa çıktım. Bunun nedeni adliyeye ifade vermek için gelmem. Size bu konuya gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür ediyorum. Sizle ilgili ne yapabileceğimizi, yazılı olarak açıkladım, avukatım size verecek" dedi.
Başbuğ'un avukatı İlkay Sezer, yazılı açıklamayı gazetecilere dağıttı.
İlker Başbuğ da aracına binerek adliyeden ayrıldı.
"ERGENEKON DAVASI TARİHİN ÇÖPLÜĞÜNE ATILDI"
Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ yazılı açıklamasında, 28 Ağustos 2008'de, Türkiye Cumhuriyeti'nin 26. Genelkurmay Başkanı olarak göreve başladığını belirterek, o gün yapılan Genelkurmay Başkanlığı Devir ve Teslim Töreni'nde yaptığı konuşmada, "Giderek güçlenen bazı cemaatler, ekonomiyi yönlendirmeye, sosyal ve politik yaşamı biçimlendirmeye ve dine bağlı bir yaşam tarzı olarak sosyal kimliklerini ortaya koymaya çalışmaktadırlar." dediğini hatırlattı.
Bu konuşmadan kısa bir süre sonra Enver Altaylı'nın Fetullah Gülen'e yazdığı mektupta "Yeni Genelkurmay Başkanı'nın zatıalinize ve yapılan hizmetlere bakışı son derece menfidir." ifadesini kullandığını aktaran Başbuğ, şunları kaydetti:
"30 Ağustos 2010'da emekli oldum. 6 Ocak 2012'de tutuklandım. 5 Ağustos 2013'te FETÖ mahkemesi tarafından müebbet hapis cezasına çarptırıldım. Eğer o gün, Türkiye'de idam cezası kalkmamış olsaydı, bugün aranızda, hayatta olmayabilirdim. Yargıtay'ın kararı ve yeniden yargılanma neticesinde iddia edilen 'Ergenekon Davası' tarihin çöplüğüne atıldı. 26 ay Silivri'de cezaevinde tutuldum, hürriyetim elimden alındı.
"KOMPLOLARLA MÜCADELE ETTİM"
Genelkurmay Başkanlığı görevim süresince, cezaevinde bulunduğum ve cezaevinden çıktığım günden bugüne kadar, TSK'ye karşı yürütülen komplolar ile mücadele ettim. Bu mücadeleyi bir görev ve sorumluluk olarak kabul ediyorum. Bu mücadele, 'Ergenekon'dan Çıkış' isimli kitabımda detaylı olarak anlatılmaktadır. Verilen bu mücadeleyi bazıları hayal bile edemez."
"Haksız ve anlamsız bir hakaret iddiası ile 'şüpheli' sıfatıyla ifade vermeye çağrıldığını" anlatan Başbuğ, açıklamasında şu değerlendirmelerde bulundu:
"Bu anı tarihe bir not olarak düşmek istiyorum. 50 yıl bilfiil TSK'de görev yapan ve Türk ordusunun en üst makamına gelen, geçmişten bugüne kadar yaptıkları ve davranışları herkes tarafından net olan birisi olarak, TBMM'nin manevi şahsiyetini hedef alan bir konuşma veya davranışımız söz konusu olamaz.
26 Haziran 2009 günü TBMM'ye getirilen yasa değişikliklerinden birisi Anayasa'ya aykırıdır. Bu yasa değişikliği Anayasa Mahkemesi tarafından 21 Ocak 2010'da iptal edilmiştir. Burada üzerinde durulan noktalar; Anayasa'ya aykırı bu yasa değişikliğinin kimler tarafından hazırlandığının ve bu yasa değişikliklerinden kimlerin faydalandığının, neden-sonuç ilişkileri çerçevesinde değerlendirilmesi ve sorgulanmasıdır. Takdir, yüce Türk milletinindir."