İzmir genelindeki afet tehlikelerinin belirlenerek bu tehlikelerin yarattığı riskleri azaltmak veya önlemek amacıyla hedefleri, eylemleri ve sorumlu kurumları tanımlayan İzmir İl Afet Risk Azaltma Planı (İRAP) tanıtım toplantısı İzmir Valisi Yavuz Selim Köşger'in başkanlığında, 54 sorumlu kurum kuruluş ile 75 destekleyici kurum temsilcisinin katılımıyla gerçekleştirildi. Toplantıda İzmir İl Afet Risk Azaltma Planı planın hazırlık aşamaları ve sonrasında yürütülecek olan izleme çalışmalarına yönelik bilgilendirme yapıldı. İzmir Valisi Yavuz Selim Köşger toplantıda yaptığı konuşmada hayata geçirilen planın önemini belirtip birçok afet riskinin bir arada görüldüğü İzmir'de İRAP'ın hazırlanmasında emeği geçen Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve üniversiteler ile birlikte sivil toplum kuruluşlarına teşekkürlerini iletti. İzmir'in ve diğer illerin afet risklerini ortaya koyan, afetlerden en az hasarla etkilenmesini sağlayacak tüm planların hayırlı olmasını dileyen Köşger, "Yakın geçmişte büyük, yıkıcı bir deprem felaketi yaşadık. Bu planın ne denli önemli olduğunun bilincindeyiz. Her ne kadar devletimizin gücü, imkanları yeterli olsa da maddi kayıpları en aza indirmek, olası can kayıplarının önüne geçmek için plan dahilinde hareket edilmeli. Deprem başta olmak üzere yangın, sel, orman yangını, heyelan gibi afetlerle mütemadiyen karşı karşıya kalındığını biliyoruz. Doğanın küçümsenmeyecek gücüne vereceğimiz en güçlü yanıt tedbirli olmaktır" dedi.
'ANALİZLER BİZLERE ÖNEMLİ REFERANSLAR VERİYOR'
İnsanlığın afetlere hazırlıksız yakalanmalarının sonuçlarının tamiri güç kayıplara neden olduğunu belirten Vali Köşger, riskleri azaltma zorunluluğunun idrak edilmesi gerektiğini kaydetti. Uluslararası normları benimseyen çalışmaları hayata geçireceklerini kaydeden Köşger, şöyle konuştu: "Son yıllarda yaşanan afetler ve sonrasında yapılan analizler bizlere önemli referanslar veriyor. Bir daha deprem veya diğer felaketlerin yaşanmaması için güçlü ve uygulanabilir afet yönetim sistemine sahip olmalıyız. Bu sistem afetin öncesi, sırası ve sonrasını kapsamaktadır. Doğal afet riskinin yüksek olduğu ülkemizde bütünleşik afet yönetim sistemi içinde önceliğimiz olması gerektiği gibi acil durum yönetiminden risk yönetimine evrilmiştir. İzmirimizde bu anlayışın benimsenmesi için çalışmalarımız sürdürülmektedir. İRAP'ın ilk aşamasını tamamladık ve uygulamaya başladık. İRAP bir amaç çerçevesinde eylemlerin hayata geçirilmesi ile devam edecek. Valiliğimizin bu süreçteki en önemli görevi eylemlerin ve uygulamaların takipçisi olmaktır. "
AFETLERİ ENGELLEMEK İÇİN 227 EYLEM BELİRLENDİ
İl Afet ve Acil Durum Müdürü Kartal Muhcı da konuşmasında Ege Bölgesi'nde sadece İzmir'de çığ riski bulunduğuna dikkati çekerek bu afetin ciddi ölümlere neden olduğunu açıkladı. Ekiplerin bölgede çığ testleri yaptığını söyleyen Muhcı, 2013 yılında Bozdağ'da meydana gelen çığda 1 kişinin hayatını kaybettiğini hatırlattı. Müdürlük olarak İzmir çığ tehlike haritasının hazırlandığını ifade eden Muhcı, bölgedeki diğer risklerle ilgili açıklamalarda bulundu. Muhcı, "Depremlerle ilgili en riskli bölgedeyiz. İlimiz sınırları içinde 21 fay hattı bulunmaktadır. İzmir'de 6 büyüklüğünde deprem üretme potansiyeline sahiptirler. Sel felaketleri de bölgemizde meydana geliyor. Yangınlarda vatandaşlara destek çalışmalarımız sürüyor. 1 hafta içinde yangın raporuyla başvurulduğunda yardımlarımızı başlatıyoruz" ifadelerini kullandı. İRAP kapsamında yapılan çalışmalarla ilgili bilgi veren Muhcı, afetleri olmadan önce engellemek için 227 eylem belirlediklerini kaydetti. Deprem ve tsunami ile alakalı sorumlu kurumların çalışmalar yürüttüğünü anlatan Muhcı, 2022-2026 yılları arasında hedeflere ulaşmak istediklerini vurguladı.
'KARADAKİ FAYLAR YERLEŞİM YERLERİNDEN GEÇİYOR'
İRAP'ın bir toplumun doğal afetlere karşı dirençli olması için yapılması gereken eylemleri ifade ettiğini dile getiren Dokuz Eylül Üniversitesi Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Hasan Sözbilir ise 81 ilde bu planların tamamlandığını açıklandı. Özellikle İzmir'in özellikleri ve afetlerin etkileri ile ilgili verileri ortaya koyduklarını kaydeden Prof. Dr. Sözbilir sel, taşkın, orman yangınlarının yanında yüksek can kaybına neden olduğu için depremlerin İzmir için çok önemli olduğunu belirtti. İzmir'de hem karada hem denizdeki faylar nedeniyle en yüksek tehlikenin deprem olduğunun altını çizen Prof. Dr. Sözbilir, "Karadaki faylar yerleşim yerlerinden geçiyor. 20 yıldır konuyla ilgili ciddi çalışmalar yapıldı. İzmir'e yakın kesimde Datça'dan Yunanistan'a giden yay boyunca çok ciddi volkan var. Bunlar geçmişte patlayıp tsunami yaratmışlar. Denizdeki hangi fay deprem üretirse, kıyıları etkiler bununla ilgili başlatılan çalışmalar var. Hem güney hem batı kıyılarındaki tsunami tehlikesi için modelleme çalışması başlatıldı. Tsunami tarihsel dönemde daha önce karşımıza çıkmış. Tespit edilen fayların imar haritalarına işlenmesi gerekir. Bu konuda bir eksiklik var. Karada 6 ile 7.2 arasında büyüklüğe sahip deprem üretme potansiyeline sahip faylarımız var. Geçmişte 8 ila 10 şiddetine varan depremler yaşamışız. 30 Ekim depremi de çok büyük bir deprem sınıfına girmiyor. Son 100 yılda küçük ölçekli depremler yaşamışız" açıklamalarında bulundu.
'TUZLA FAYINA DİKKAT'
Fayların üzerinde yapılan çalışmalar sonucunda bazı verilerin elde edildiğini anlatan Prof. Dr. Sözbilir, bir fayın deprem üretme aralığını saptayıp bundan sonra ne zaman kırılacağı konusunda fikir sahibi olduklarını açıkladı. Sözbilir, Tuzla fayının yaklaşık 2 bin yıldır kırılmadığının ortaya çıktığını ve bu fayın yakın gelecekte deprem üretme potansiyeline sahip olduğunu söyledi. Prof. Dr. Sözbilir şöyle devam etti: "Tuzla fayındaki yapı stoğunun kontrol edilmesi gerekir. Bu da İRAP'ın eylemleri içinde yer alıyor. Deprem olduğunda zeminden, binadan ya da fayın kendisinden kaynaklanan problemler ortaya çıkabiliyor. Binaları fayın üzerine yapmazsak önce zemini tanır sonra bina inşa edersek kimse hayatını kaybetmez. Bu son 20 yıldır bilinen bir gerçek. Tsunami erken uyarı sistemlerine göre, deprem olduktan bir süre sonra dalga kıyıya vurduğu için insanları oradan uzaklaştırma şansına sahip oluruz. 30 Ekim depreminde zemini tanımadan bina yapılmış. Yıkılan binalarla yıkılmayan binalarla aynı yerde. Yani binaların yapımından kaynaklanan sıkıntılar da var. Üniversitemizin yaptığı çalışmaya göre Aliağa'ya kadar alüvyon denilen bölge tarandı. Birçok yerde sıvılaşma tehlikesi var. Zeminin bütün özellikleri ortaya konmuş. Buna göre zeminin iyileştirilmesi gerekiyordu. Yıkılan binaların yıkılacağı önceden biliniyordu."
30 Ekim depreminin aslında bir Sisam depremi olduğunu ancak yıkımın İzmir'de gerçekleştiğini ifade eden Prof. Dr. Hasan Sözbilir, denizin yaklaşık 250 metre kara içine ilerlemesi ile tsunaminin ortaya çıktığını belirtti. Her tehlike için iki farklı senaryo hazırladıklarını da kaydeden Prof. Dr. Sözbilir, "Depremle ilgili İRAP kapsamında yapılması gereken çalışmaların önemli bir kısmını tamamladık. Meteoroloji ile ilgili tehlikeler iklime dayalı ortaya çıkıyor. Fırtına, sel, yağış, kar gibi tehlikeler var. Özellikle kış aylarında meydana gelebiliyor. 2019- 2020 verilerine bakıldığında İzmir'in birçok yerinde bu tür afetleri yaşayabiliyoruz. Orman yangınları tehlikesi söz konusu. Bunlarla ilgili tehlike ve şiddet haritaları oluşturuldu" diye konuştu. (DHA)
|
|
Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır. Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım. |