Geçtiğimiz günlerde İzmir’in Karşıyaka ilçesinde bir inşaatın temel kazısı esnasında yan apartmanda oluşan kayma nedeniyle çevrede bulunan 5 bina tahliye edilmiş, iki apartman arasına metal destek yerleştirilerek binalar sabitlenmişti. Yurttaşların can ve mal güvenliğini tehdit eden bu olay, zemindeki jeolojik koşullar dikkate alınmadan sürdürülen inşaat faaliyetlerini yeniden tartışmaya açtı.
İlkses Gazetesi'nden Çağla Geniş'in haberine göre bitişik nizamlı binalarda yıkım yapılmadan önce yeterli jeoloji mühendisliği hizmeti alınmadığına dikkat çeken Jeoloji Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Bora Sonuvar, “Mahallemizde, sokağımızda veya caddemizde her gün yeni bir bina yıkımına şahit oluyoruz ancak ne bu yıkımlar belediyelerce yeterince denetleniyor ne yıkım firmaları asbest kontrolü yapıyor, ne de güvenlik ve çevre koruma tedbirlerini alıyor!” ifadelerini kullandı.
JEOLOJİ MÜHENDİSİ MUHAKKAK BULUNMALI
Yıkım ve temel kazma gibi inşai faaliyetler sürecinde dikkat edilmesi gereken unsurları sıralayan Sonuvar, “Her iki çalışmanın öncesinde zemin etütlerinin yapılması ve böylece proje alanının jeolojik yapısının ve zemin profilinde yer alan birimlerin davranış ve mühendislik parametrelerinin belirlenmesi gerekir. Ülkemizde hem yeni bina yapımı hem de bina yıkımında jeolojik özelliklerin dikkate alınmadan yapılacak işlerin nasıl olumsuz sonuçlar doğurduğuna ilişkin çok sayıda örnek var. Kentlerimizde yaygın olarak uygulanan bitişik nizam yapılaşmanın ağırlık kazandığı yoğun yapılı çevre koşullarında gerçekleştirilen yıkım, temel sökümü, temel kazısı gibi inşai faaliyetler artık geçmişe kıyasla daha riskli olmaktadır. Özellikle bitişik nizamda olan yerlerde yandaki binaların temel alt kotuna önlem alınmadan yan binaların temel alt seviyesine inilmemelidir. Kazı alanının çevresinde kaldırım ve yol geçen yerlerde de derin kazılarda önlem almadan kazıya başlanılmamalıdır” dedi.
TEMEL ALT KOTUNUN ALTINA İNİLMİŞ
Karşıyaka’da bir inşaatın temel kazısı esnasında yan apartmanda oluşan kaymaya ilişkin tespitlerini paylaşan Sonuvar, “Karşıyaka İlçesi, Alaybey Mahallesi, 1661 sokak ve yakın çevresi akışkan kil ve gevşek kum gibi zayıf mühendislik parametrelerine sahip ve aynı zamanda yüksek yer altı su seviyesine sahip jeolojik-jeoteknik koşulların izlendiği bir bölge olup sahadaki mevcut zemin ve yapılaşma (bitişik binaların temel derinlikleri vb.) koşulları göz önüne alındığında temel sökümü ve kazısı sırasında yıkım/temel söküm-kazı-zemin etkileşiminin gereklerine uygun davranılmadığını belirledik. Kontrolsüz bir kazı işlemi sonucunda yan binaların temel alt kotunun altına inilmiş ve yan binanın ağırlık merkezinin kayması sonucu binada yana doğru eğilme gerçekleşmiştir. Bahse konu parselde temel sökümü ve temel kazısı sırasında yerinde mühendislik değerlendirmesi yapılmadığı için önlemler alınamamıştır” diye konuştu.
ZEMİN ETÜT RAPORLARI DENETLENMİYOR
Zemin etüt raporlarının da belediyeler tarafından yeterince denetlenmediğinden bahseden Sonuvar, şunları söyledi: “Ulusal mevzuatımızda yapılaşma süreçlerinin afet güvenliği ve denetimi için hazırlandığı ifade edilen 4708 sayılı Yapı Denetim Kanunu ve bu kanuna dayalı oluşturulan ikincil mevzuatı, yapı denetim konusunu binanın projesinin ve bu projeye esas imalatların denetimi olarak kabul ettiğinden, projeden ve imalatlardan önce yapılan zemin ve temel etütleri ile zemin iyileştirme konularını göz ardı etmektedir. Oysa tüm dünyada yapı denetim sistemlerinin temelini zemin ve temel etüt raporları ile zemin iyileştirme uygulamaları oluşturduğu kabul edilir ve mevzuat buna göre hazırlanır. Ne yazık ki ülkemizde belediyeler ve yapı denetim kuruluşları tarafından zemin ve temel etüt raporları denetlenmemektedir. Zemin iyileştirme uygulamaları ise zemin ve temel etüt raporlarının sonuçlarına göre karar verilmesini gerektiren bir mühendislik projesidir. Zeminin türüne ve yapının özelliklerine göre iyileştirme yapmalısınız ki iyileştirme etkin ve verimli sonuçlar versin; yapınızın/binanızın güvenli bir şekilde kullanılabilmesini sağlasın. Killi, balçık gibi bir zemin ile kumlu bir zeminde yapılması gereken iyileştirme yöntemleri birbirinden farklıdır.”
YÜRÜRLÜLÜK TARİHİ ÖNE ÇEKİLMELİ
Belediyelerce yeterince denetlenmeyen yıkımlarda firmalarının ise asbest kontrolü dahi yapmadığını vurgulayan Sonuvar, “13.10.2021 tarih ve 31627 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan ‘Binaların Yıkılması Hakkında Yönetmelik’in yürürlülük tarihi 1/7/2022 olarak belirlenmiş olması yıkım yönetimi konusundaki mevzuat boşluğunun 8 ay daha devam etmesi anlamına gelmektedir. Gündelik faaliyetimizi sürdürdüğümüz mahallemizde, sokağımızda veya caddemizde her gün yeni bir bina yıkımına şahit oluyoruz ancak ne bu yıkımlar belediyelerce yeterince denetleniyor ne de yıkım firmaları asbest kontrolü yapıyor, toz bastırma sistemleri kullanarak tozumayı engelliyor ya da güvenlik ve çevre koruma tedbirlerini alıyor. Öncelikle ‘Binaların Yıkılması Hakkında Yönetmelik’in yürürlülük tarihinin öne çekilmesi; 2010 öncesi inşa edilmiş binaların yıkımında Asbestle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmeliğe uyarınca asbestli malzeme bulunup bulunmadığının araştırılması ve var ise tekniğine uygun olarak söküldükten sonra ana yıkıma başlanması; yıkım atıklarının depolama alanlarında bertarafı yerine geri dönüşümünü temel alan bir sistemin kurulması gereklidir. Ayrıca yıkım sırasında komşu yapılarda ve parsellerde zemin deformasyonu, alt veya üst yapı hasarı gibi riskler söz konusu ise aralarında jeoloji mühendisinin de bulunduğu bir ekip tarafından teknik rapor düzenlenmeli ve bu rapora uyulup uyulmadığı yerinde denetlenmelidir” açıklamasında bulundu. (Çağla Geniş / İlkses Gazetesi)