8 ay içinde 12 bin gönüllü üyeye ulaşan Kemeraltı Hayat Platformu’nun sözcüsü, Kemeraltı esnafından Cem Ceylan ile kaldığımız yerden söyleşiye devam ediyoruz.
RÖPORTAJIN İLK BÖLÜMÜ: TARKEM YA KİPA OLURSA?...
GÖNÜL SOYOĞUL: Konuşmamızı özetlersek… Kemeraltı’na dair herhangi bir fikri, niyeti olan bir kişinin öncelikle buranın ihtiyaçları üzerinden bir tutum alması gerektiğini söylüyorsunuz. Bu anlayışı naif bir yaklaşım olarak değerlendirenler var. Bu değerlendirmeyi yapanlar; “Hem dünyada hem ülkede bir gerçeklik var; Sermaye kendisine yeniden üretecek alanlar bulmakta zorlanıyor. Bugün bir fabrika açmaya kalksanız, bu fabrikanın üretim maliyeti, yatırım maliyeti, vergisi, SSK’sı sona geldiğimizde yeterince karlı olmuyor. Ama Kemeraltı’nda 20 dükkan aldığınızda metruk halde, bundan 3, 5 sene sonra siz hiçbir çaba harcamadan çok büyük bir gelir elde edebiliyorsunuz. Böyle düşünenlerle buradaki esnafın ortak bir paydada buluşması mümkün değil” diyorlar. Sizce?
CEM CEYLAN: Asla mümkün değil.
O zaman buna karşı nasıl bir tutum alacaksınız?
CEYLAN: Buna karşı tutum almak için ancak esnafın bir araya gelerek bunu görmesini sağlamak lazım. Amaç da bu zaten, bunu göstermek. Esnaf dediğimiz insan büyük sermayesiyle para kazanan insan değildir. Esnaf hem küçücük sermayesini koyar, hem alnının terini koyar, hem görgüsünü, bilgisini koyar. Bunları birleştirdikten sonra 3 kuruş para kazanır, hazırcı değildir, hazır para kazanan adam değildir. Dolayısıyla da rantabl projelerle bir araya gelebilecek yapısı yok esnafın. Ama bir sermaye grubu esnafa tek tek giderse, bir şekilde istediğini alır esnaftan. Ama esnafın Kemeraltı’nın geleceğine inanması, güvenmesi lazım ki elindekine sahip çıksın. Eğer siz esnafa burası zaten kalkınmayacak, buradan zaten bir şey olmayacak derseniz, umutsuzluğa sürüklersiniz. Umutsuzluğa sürüklenen insan da oradan kaçmak ister.
TARKEM oluşumuna esnafın bir kısmı da katılıyor. Ortak olan, hisse alanlar olduğunu biliyor duyuyoruz.
CEYLAN: Çok büyük bir kesim değil. Toplam 150 ortak varsa 3,5 kişidir o… Çünkü sermaye oranı yüksek. Hem kamuyu hem yerel yönetimi arkasına alan bir güç, ki yüzde 65’i hala özelde. Nasıl rekabetçi olunabilir? Buradaki küçük esnaf nasıl rekabet eder? Borsa’da halka açılırsa endişesi de var. O zaman hiçbir şeyi kontrol edemezsiniz. Tamamen kar amaçlı kar odaklı bir çalışma prensibine bürünür. Bugün iyi niyetli yöneticiler olsa bile yöneticilerin değişmesi çok kolaydır. Bunlar değişir, yerine iyi niyetli olmayan insanlar geldiğinde bu yapı kontrolden çıkar, kontrol edilemez hale gelebilir. Bu da burası için korkutucu ve ürkütücü.
80 bin kişinin ekmek yediği bir yerden söz ediyoruz. İyi niyetle yürütülebilir mi?
CEYLAN: Eğer burada tamamen niyetlerle yürünecekse bu zaten olmaz. Kamuda böyle bir şey yok. Bunun hukuki bir şeyi olması lazım. Tarlabaşı, Sulukule örnekleri ortada. Tarlabaşı’nda yaşayan insan sayısı buradan daha az değildir.
Mevcut esnafın bu duruma dair bilgisinin oluşması, içeride sosyal altyapısal sorunların çözülmesi… Platform olarak önerileriniz var mı?
CEYLAN: Var tabi. Bunları çeşitli öneriler haline getirdik. Bir kere çalışan komisyonlar var. Bu komisyonlar da belli başlıklar altında çalışıyor. Tarih komisyonu buradaki tarihi yapıların kayıt altına alınmasıyla… Bu araştırmalar zaten çeşitli üniversite ve kurumlar tarafından yapılmış şeyler. Ama bir kısmı kaybolmak üzere. Bunların ortaya çıkarılması için bazı çalışmalar yapıyorlar. Turizmle ilgili, çarşının turizmini geliştirmek, arttırmak, buranın kendi kültürü ve kimliğiyle daha fazla tanıtılması sağlamak ve çarşıda yapılabilecek farklı turizm kalemleri yaratmak için bir takım projeler, düşündüğümüz şeyler var. Kendi içerisinde kendi gastronomisini oluşturmuş ve önemli bir yer tutan bir çarşı, alışveriş var.
Kim bu komisyonlarda çalışanlar?
CEYLAN: Bu bölgenin insanları bunlar, çalışanlar biziz zaten, Kemeraltı’ndaki insanlar. Dışarıdan değil. Turizm komisyonu dediğimiz zaman Serdar Çelenk var, Mehmet Gülümser var, bunlar proje üretiyorlar, bunlar çarşıyı çok iyi bilen, çarşıda insan gezdiren rehberler. Orhan Beşikçi var. Tarih dediğin zaman İlhan Pınar var, araştırmacıdır. Kendi kaynaklarımızla bunları yapıyoruz. Tabi ki akademik bilgilere başvurmak, üniversitelerle konuşmak lazım ama biz şimdi öyle bir aşamadayız ki; acil, çok kolay iyileştirilebilir şeyler diyoruz ya, ilk önce bunları hızlandırmamız lazım. Akademik çalışmalar tabi ki yapılmalı ama platformlar da bunlarla görevli değil, bizim işimiz bu değil. Ama yapmamız lazım. Biz orada kamuoyu mu yaratacağız, baskı mı yaratacağız ama yapılmasını sağlayacağız günün sonunda. Fikrimiz var, herkesin projesi var. Biz aslında demeliyiz ki buranın insanları olarak; proje mi yaptın çarşı için, getir esnaf görsün projeyi..
Kimin demesi gerekiyor bunu?
CEYLAN: Platform vasıtasıyla bunu esnafın söylemesi lazım. Buraya uygun mu değil mi, çarşıya bir ayrıcalık gösteriyor mu göstermiyor mu? Balık Hali örneğini vereyim yine. O hal projesini getirselerdi masaya koysalardı, deselerdi ‘biz buraya böyle bir dükkan yapıyoruz’; muhtemelen esnafın yüzde 80 diyecekti ki ‘dur kardeşim!’. Yusuf Rıza’da da ofisler olacakmış mesela… Ne tür ofisler olacak? Yusuf Rıza’nın varisleri, asıl sahipleri buna nasıl razılar? Hukuki boyutlarına bakılabiliyor mu, bu satın almalar kiralamalar nasıl yapılıyor?
Balık hali örneği gerçekten endişe verici. Kemeraltı gibi sit alanına o beton binayı kondurdu belediye. Ve daha vahimi, o bölgenin ruhu kayboldu, yok oldu. Kemeraltı’nın her tarafında var olan ruhun kesinlikle korunması lazım, bu konuda katılıyorum size.
CEYLAN: Tutmaya çalıştığımız şey bu. Burası çok canlı, yaşıyor ve şehrin ekonomik hayatına çok ciddi katkısı var. Burayı tamamen arındıralım gibi düşünemeyiz, bunu gönderelim, burayı bir açık hava müzesi haline getirelim diye düşünemeyiz. Asıl önemli olan ruhu dediğiniz şey, işte burada geçmişin kültürü, burada kalan izleri neyse onun aktarılması… Buranın özgün kimliğinin, ruhunun korunması lazım. Bunun korunması da, ‘burada hiçbir şey yapmayın’ değil, ‘yaptığınız şey buna uygun olsun, bu ruhu bozmasın.’
Rant konusuna gelelim. Rant deyince insanda, çok olumsuz duygular oluşuyor. Mesela Kızlarağası Hanı. Güzel oldu, canlandı ve çevresindeki her yeri değerlendirdi, bir rant yarattı yani. Amaç, etraftaki habibatı canlandırmak zaten. Yapılan bir düzenleme elbet rant yaratacak ama burada esas alınması, dikkat edilmesi gereken nedir sizce?
CEYLAN: Biz fiyakalı bir gömlek yapmak istiyoruz, buranın üzerine giydiriyoruz ama ruha uymuyor. Ruha uyması çok önemli bir. Bizim de burada yaptığımız şey ‘aman Kemeraltı’nda hiçbir şey istemiyoruz, aman çivi çakmayın’ değil. Kemeraltı’nın eski renklerine kavuşmasını istiyoruz. Hatta bizi sloganımız ‘Kemeraltı ranta değil değere dönüşmeli.’ Burada rant olarak kast ettiğimiz; bölgeyi tanımayan, buranın ruhunu anlamayan, sadece para ve sermaye sahibi olan insanların buraya getirdikleri parayı büyütme derdi.
Buna karşısınız.
CEYLAN: Bu özellikle de ruhuna ve karakterine uygun değilse tabi ki karşı olduğumuz şey. Sermaye olmadan da paranız olmadan şurayı aldınız; çatısı çökük duvarı yıkık, paranız olmadan bunu onaramıyorsunuz bile, yeşertemiyorsunuz, hayata yeniden döndüremiyorsunuz. Asıl olan kentin hayatına da katkı sağlaması. Burası açık pazar görüntüsünden kurtulup gerçekten kentin kültür, sanat ve ekonomik hayatına katkı sağlayan, verimli bir alan haline gelmesi lazım. Bunu yaparken sadece buranın özgünlüğünün değişmemesine bakacağız, habitatın yok olmamasına uğraşacağız. Buradaki balıkçı yine burada kalacak, buradaki dönerci, esnaf lokantası, derici, bakırcı yine burada kalacak.
Söylediğiniz çok kıymetli bir şey vardı henüz kayıt tutmaya başlamadan önce; buraya uluslararası markaların girmesiyle ilgili endişelerinizi dile getirmiştiniz. Aslında bu bir cazibe yaratmıyor mu esnaf açısından da, ‘Louis Vuitton’nun, McDonald’s’ın komşusu olacağım’ diye? Bunun nesi kötü diye soracağım.
CEYLAN: Bunun birkaç tane kötü tarafı var. Çarşıda yerelliğini koruyan, gastronomi üzerinden örnek verecek olursak, lokantaların pidecilerin dönercilerin rekabetiyle alakalı sıkıntı yaratacaktır, bu bir. İkincisi, endüstriyel ürünler yapan markalar dünyanın her yerinde var. Kimse bugün ‘Prag’a gideyim McDonald’s yiyeyim’ demiyor. İnsanlar bugün gezip görmek istiyorsa, yerel olanı tanımak için istiyor ve kıymetli olan bu. Bu kıymetli şeyin daha da üste çekilmesi, tanıtılması ekonomik anlamda daha büyük katkı ve katma değer sağlayacaktır. Bu markalar tabi ki olacak ama bu markaları özellikle büyük sermaye gruplarının eliyle çarşının göbeğine kondurup ‘Louis’e gelen sizden de lahmacun yer’ deyip cazibe yaratmaya çalışmak sahtecilik. Bizim karşı olduğumuz şey bu.
Aslında TARKEM’in yapması gereken, çarşının markalarını yaratmak mı olmalıydı?
CEYLAN: Doğru. Önce yerele yatırım yapmak. Gerekli olan iyileştirme ve sosyal projeleri hayata geçirmek, daha doğru ve anlaşılır olurdu. Aslında TARKEM gibi bir grubun elini de daha çok güçlendirirdi.
Dünyanın farklı ülkelerinde benzer sorunlar var, Bunu Prag’da da Barselona’da da yaşayan esnaf var. Barselona’da mesela bir kooperatif var. Esnafın kendini yenileyebilmesi için ihtiyacı olan şey bellidir; uzun yıllara yayılmış düşük faizli ya da faizsiz kredi ve destekler. Bugün mevcut ekonomide esnafın buna ulaşması zorlaşıyor. Sizin platform kendi iç dayanışmasını arttırması anlamında bu tür örneklere bakıyor mu? Böyle bir düşünce var mı? Başkan Tunç Soyer sürekli olarak İzmir’in kırsal kesimlerinde kooperatifleşme çağrısı yapıyor. Mesela Kemeraltı itfaiyenin girmediği, yangın önlemlerinin olmadığı bir mekan, buradaki bir yangın birçok esnafı, Kemeraltı’nın tarihsel dokusunu bozmaya adaydır. Bütün bunlara karşı kooperatifleşme gibi bir düşünceniz var mı? Ya da bakıyor musunuz örneklere?
CEYLAN: Örneklere bakıyoruz. Hatta Tire Süt Koop’tan emekli bir ağabeyimiz var, o ağabeyimizle çalışıyoruz bir esnaf kooperatifi oluşturmak için. Bunu henüz büyükşehre götürmedik, alt yapıyı hazırlıyoruz. Esnafın burada kendi gücünün farkına varması ve esnafın gücüne güç katmak için bazı yapılara ihtiyaç var. Bunun başında da kooperatifleşmek geliyor. Kooperatifleşerek esnafa daha ucuz enerji, daha ucuz mal tedariki, daha ucuz ulaşım, lojistik sağlayabileceksek, esnaf bunun farkında varır da evet derse, üstünde çalıştığımız böyle bir kooperatif tasarrufumuz var. Bir esnaf kooperatifi olmalı burada.
Çarşının kalkınması kadar bu kalkınmanın bir güvenlik kısmı da olmalı. Buraya bir itfaiye aracı giremiyor. Bu konuda neler düşüyorsunuz?
CEYLAN: Biz bunu çeşitli toplantılarda dile getiriyoruz. Burada esnaf olmak için ruhsata müracaat ediyorsanız, belediyenin ruhsat yönetmeliği ve itfaiyeninki birbirinden çok farklı ve tezat. Dolayısıyla bunlar bile hukuken giderilmiş değil. Bu tarihi binalar 2 ya da 3 katlıysa en üst katlarını itfaiye yönetmeliği açık olarak görmek istemiyor, kapatmak istiyor, sadece alt kat dükkanları kullanabilirsin diyor. Üst katlara ruhsat alamıyorsunuz. Oysa belediyeye gittiğinizde dükkanınız 2 katlıysa ve 30 metrekareden müteşekkilse sizden 60 metrekare üzerinden alır ve 60 metrekareyi ruhsatlandırır. Oysa itfaiye der ki; orası tarihi binadır, üst katları kullanamazsın, kapatman lazım. Buradaki esnafta ruhsat işinde itfaiyeyi geçmek için üst katına bir perde asar tahta çakar, kapalı kardeşim kullanmıyorum der, ruhsatını alır öyle açar. Ama bunun çok büyük handikapları var, sizin söylediğiniz gibi güvenlik açısından. Üst katlar itfaiye tarafından ruhsata müdahil olduğu için, ruhsat verilmediği için ya ikinci katlarını insanlar depolara kiralar, ya da kayıt dışı çalışan merdiven altı atölyeler olur. Bunlar da, buradaki yangın, facia riskini daha da büyütür. Çünkü üst atta adam kunduranın tokasını yapıyordur, ya kemerin bir şeyini yapıyordur. Beş tane göçmenle, yanıcı patlayıcı tüple çalışanlar da var. Orada ne belediyeye ne maliyeye müracaat eder. Buralar riski arttıran en önemli faktör, buna dikkat etmek lazım. Biz bunu her yerde söylüyoruz; ‘ikinizin uygulaması birbiriyle çelişmekte, dolayısıyla bu durumu ortadan kaldırmanız lazım’ diyoruz. Çünkü bunlar kayıt dışına kayıyor ve kontrol edilemez hale geliyor. Nitekim arkamızda iki katlı bir bina yangın geçirdi geçen sene, yandı gitti güzelim bina…
G: Şu ana kadar TARKEM eliyle yapılan, ortaya çıkan…
CEYLAN: Ortaya çıkan henüz bir şey yok. Balık Hali’ni Büyükşehir yaptı. Proje oradan mı geldi bilmiyorum ama doğrulamıyor. TARKEM yetkilileri ile konuştuğum zaman biz yaptık demediler hiçbir zaman. O yüzden bir şey söyleyemiyorum.
EGİAD’ın yaptığı Portekiz Sinagogu?
CEYLAN: Bir atıl şey de o aslında EGİAD’ın yaptığı.
Nasıl? Çarşı’ya bir değer katmadı mı?
CEYLAN: Binaya kattı evet ama binayı işlevsel ve kente katkı sunar bir yer haline getirdi mi? O binayı kullanmak istiyorsanız, bir toplantı ya da seminer yapacaksanız gidip EGİAD’a para ödemeniz gerekiyor. Ben burada 3 saat esnafa dert anlatacağım, ya da esnafa sağlık taraması yapacağım, esnafa bilgilendirme, seminer yapacağım dediğiniz zaman EGİAD tasarrufunda ya para ödemeniz gerekiyor kullanmak için, ya da onların tasarrufunda onların olurunu almanız gerekiyor. Somut, kent hayatına ya da tarihi çarşıya günlük katkı sağlayan bir yer değil maalesef. Daha farklı değerlendirilebilirdi orası.
“Sinagog’u restore etmek başka bir şey, bir Sinagog restore ederek farklı dinlerin farklı kültürlerin bir arada yaşadığı bir mekanı yaşanır kılmak farklı bir şey” eleştirileri oldu, Platform olarak böyle mi düşünüyorsunuz?
CEYLAN: Bahsettiğim şey buydu. Kentin hayatına katkı sunması gerekiyor derken, gerçekten de kültürel/ ticari nasıl olacaksa katkıda bulunması gerekiyor ki kent, hafızasını bir şekilde kendi karakteriyle yaşayabilsin. Kast ettiğim şey aslında buydu. Diğer taraftan da evet kim yaşamasını ister kim istemez dediğiniz zaman; ben Kemeraltı’na baktığım zaman geçmiş tarihi bir hafıza görüyorum. Ama siz baktığınızda örnekle; İzmir’in ortasında çok değerli bir arazi görüyor olabilirsiniz. Bence fark buradan kaynaklıdır. Çünkü şu küçücük dükkanda bile Konak’ta 70 metrekare olan bir arsanız var. Şu taşları çıkarmak mümkün değil, taş ocakları yok. Şu tuğlaları pişirecek ocaklar yok. Üretmeniz mümkün değil ve artık bu binayı inşa edecek ustalar yok. Bence kıymeti/ ruhu orada, içinde yaşanmışlıklarıyla birlikte. Ama siz buna tam da Konak’ın ortasında, mis gibi AVM olur diye bakabilirsiniz. Fark orada. Nereden baktığınıza bağlı. Kentin aslında çoğulcu, kültürel ve demokratik yaşamına da katkı sağlamak gibi bir bakış açısıyla yaklaşmak gerekiyor.
“Balık Hali kötü bir örnek oldu. Oysa Kızlarağası da Büyükşehir belediyesinin restorasyonuydu ve o başarılı bir örnek. Belediyeler bu restorasyonların altından tek başlarına kalkamazlar mı, bu yüzden mi şirketler araya giriyor?
CEYLAN: Aslında belediyeler yüzde yüz yaparlar, çok da iyi yaparlar. Kızlarağası çok iyi bir örnek. Belediyeler bunları kamu eliyle yapacaklar, orada yaşayan halkıyla esnafıyla yapmak durumundalar. Mülk sahibi, kiracısı, bunların hepsini ve o bölgenin genel durumunu, yapısını dikkate alarak yapmak durumundalar. Aslında bizim platform olarak buranın eskiye dönüştürülmesi, dönüşümden farklı bir şey anlaşılmasın, biz eski renklerine kavuşuyor diye yola çıktık. Eski renklerine dönüştürülmesi ile alakalı iyileştirme çemberleri planımız var. Çarşının tamamına Kadifekale’den başlayıp Damlacık’a kadar olan bölgeye iyileştirme gökyüzünden inmeyeceği için küçük çemberler halinde planlamıştık. Adına iyileştirme çemberi demiştik. Bunun da mutlaka belediye eliyle yapılması gerektiğini söylüyoruz. Oranın mülk sahibiyle, kiracısıyla, vakıflarla birlikte. Ama mutlaka oranın habitatını bozmadan, değerlerini kaybetmeden ve değiştirmeden yapılmalı. O yüzden burada illa da restorasyon diye şirkete ihtiyaç yok. Varlık, finansman meselesiyle de, bu boyuttan da bakmak lazım. Dünyanın bir sürü ülkesinden fon geliyor Türkiye’ye, sadece bu işler yapılsın diye. Bu fonlar şirketler tarafından kullanılıyor. Kalkınma ajansları hangi projeyi fonlayacağını aslında bu şirketlerden öğreniyor, onların yönlendirmesiyle bu fonları çıkartıyor. Bu fonlar kullanılıyorsa hem çarşının içinde çayın taşıyla çayın kuşunu vuracaksınız, hem de çarşının ruhunu değiştireceksiniz. Bu olmaz. Bu sektör olur..
Bu platforma ilgi duyanlar nasıl bir yol izlesinler?
CEYLAN: Aynı amaçta olan bütün toplulukların illa bir çatı altında birleşmesine gerek yok ama temel konularda ve temel sorunlarda harekete geçilecekse, bu tür STK’ların birbirlerine yardım etmeleri gerektiğini düşünüyorum. İzmir sadece Kemeraltı, Kültürpark ya da Elektrik Fabrikası, Karşıyaka değil, Yamanlar değil. Bütün burada bir sorun varsa birbirimizi desteklememiz gerektiğini düşünüyorum. İkincisi de bizim sosyal medyadan gönüllü hesaplarımız ve web sitemiz var, buradan ulaşabilirler. “Kemeraltı Hayat Platformu” diye aradıklarında karşılarına çıkacak. Kemeraltı Hayat Platformu; Kemeraltı’ndaki dönüşümün; esnafı, zanatkarı, iş adamı, çalışanları ve tüm gönül verenleri ile Kemeraltı’nın yeniden saygınlık kazanması, her alanda İzmir’in ve dünyanın gözbebeği haline gelmesi için farklı disiplinlerde temsilcilerin bir araya gelerek oluşturdukları ortak çalışma platformudur.
Tarihi Kemeraltı Çarşısı bilinci ve farkındalığı ile hazırlanan programa uyum ve yakınlık hisseden herkesin, her kesimin, her bir bireyin tarihi Kemeraltı Hayat Platformu’na katılım ve desteğini bekliyoruz. Burada bazı projeler var, bunları destekleyebilirler, gönüllü olabilirler. En büyük amacımız da gönüllü kitlesini çoğaltmak. Şuan 11, 12 bin gönüllümüz var ama İzmir’e yayılmamız lazım ki, bizim buradaki taleplerimizi kamuoyuna iletilebilelim ki, kamuoyundan da yöneticilere dönüş olsun. Bir tazyik yaratabilelim. Temel amacımız bu.
|
|
Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır. Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım. |