Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) İnşaat ve Jeoloji Mühendisliği bölümlerinden yapılan ortak açıklamada, 26 Eylül'de Marmara Denizi'nde meydana gelen deprem sonrası ortaya çıkan teknik verilerin değerlendirilmeye devam edildiği ifade edildi.
Kamuoyuyla bir an önce paylaşmak üzere ilk görüşlerin sunulması için bir açıklama hazırlandığına işaret edilen açıklamada, 26 Eylül'deki depremin orta büyüklükte olduğu hatırlatıldı.
Kandilli Rasathanesi ve AFAD tarafından elde edilen ilk veriler ışığında depremin Kuzey Anadolu Fay Zonu'nun (KAFZ) Kumburgaz bölümünün batı ucunda meydana geldiğinin anlaşıldığına işaret edilen açıklamada, şu ifadeler kullanıldı:
"Söz konusu depreme ve artçılarına ait ilksel çözümler, deprem sırasındaki hareketin yanal bileşenli olduğunu göstermiştir. KAFZ'ın Kumburgaz bölümünün uzun zamandır büyük bir depremle kırılmadığı ve güncel deprem aktivitesi açısından suskun olduğu bilinmektedir. Son deprem sonrası geometrisi daha net hale gelen bu fay bölümünün, boyutları göz önüne alındığında, 7'den büyük bir deprem üretme potansiyeline sahip olduğu görülmektedir. Mevcut teknik bilgi birikimiyle depremlerin oluş zamanının yönetilebilir bir hassasiyette ve güvenilir şekilde belirlenmesi bugün için mümkün değildir. Bu hususlara yönelik yapılan değerlendirmeler toplumu yanlış yönlendirebilmektedir."
Yapısal tasarım ve zemin koşullarının deprem sonrası hasarda belirleyici rol üstlendiğine vurgu yapılan açıklamada, "Yapıların ve temel sistemlerinin, olası bir depremde hasar riskinin disiplinler arası bir yaklaşımla hassas olarak belirlenmesi ve iyileştirici önlemlerin ivedilikle alınması önceliğimiz olmalıdır" denildi.
"SON 20 YILDIR DAHA KALİTELİ İNŞAATLAR YAPILMASI SAĞLANDI"
ODTÜ akademisyenlerinin açıklamasında, deprem sonrasında 500'e yakın binada hasar oluşmasına ilişkin de değerlendirmeler yapıldı.
Betonarme yapılarda taşıyıcı özelliğe sahip kolon, kiriş, perde duvardaki ve bağlantılardaki hasarların yapısal açıdan öncelikli olarak önem taşıdığı ve uzmanlarca değerlendirilmesi gerektiği belirtilen açıklamada, yapısal olmayan tuğla gibi bölme duvarların, sıvaların hasarlarının ikincil öneme sahip olduğu ve katlar arası ötelenme ve kalıcı deformasyon seviyesi hakkında fikir verebileceği bildirildi.
Özellikle 1998, 2007 ve 2019 yıllarında yürürlüğe giren Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik'in, önceki yönetmeliklere göre yenilikler ve üstünlükler getirdiği kaydedilen açıklamada şunlar kaydedildi:
"Türkiye Deprem Tehlike Haritası, Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliği, yapı denetim firmaları ve hazır beton kullanımının yaygınlaşması ile özellikle son 20 yıldır daha kaliteli ve dayanıklı inşaatların yapılması sağlandı. Bunların dışında kalan ve mühendislik hizmeti almamış yapıların kentsel dönüşüm kapsamında güçlendirilmesi ya da yıkılarak yenisinin yapılması memnuniyet verici. Yapıların güvenliğinin değerlendirilmesi ve güçlendirme tasarım çalışmaları, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından akredite firmalar ve üniversitelerimizce yapılmaktadır. İnşaat Mühendisliği bölümümüzde 'burkulması önlenmiş çelik çaprazlar', karbon fiber, çelik ve betonarme manto, perde duvar, modüler panelle güçlendirme gibi uygulamalar geliştirilmekte ve uluslararası işbirlikleri kurulmaktadır. Sürekli Yapısal Sağlık İzleme ile depremden hemen sonra dakikalar içinde hasar tespiti, akıllı ikaz sistemleri, köprü baraj ve tünel yapılarının deprem güvenlikleri gibi araştırmalarımız bulunmaktadır. Tecrübeli akademisyen kadromuzla geçmiş deprem tecrübelerimizi İstanbul da dahil olmak üzere ülkemizde farklı şehirlerde ve Pakistan, Mısır, Nepal, Nikaragua gibi ülkelerde yapılar, tarihi binalar, okullarda değerlendirmek ve güçlendirmek için kullanıyoruz. Betonarme yapıların yanı sıra, yığma, ahşap yapılar ve tarihi yapılarla ilgili de tecrübe birikimimize dayanarak yardıma açık olduğumuzu vurgulamak isteriz."(AA)