GERÇEKİZMİR - Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası(BTS) 1 yıldan uzun süredir Alsancak Gar önünde sürdürdükleri oturma eylemlerini sona erdirdi.
Sendika 2 sendikalının dışında tüm arkadaşlarının görev yerlerine dönmesi sonucu 59. ve son kez Alsancak gar önünde toplandı. Gar önünde yapılan basın açıklamasını BTS İzmir Şube Sekreteri Muhdi Seyhan okurken KESK İzmir Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Necip Vardal da bir konuşma yaptı. Basın açıklamasında 2 kişi dışında sürgüne gidenlerin geri döndüğü vurgulanırken Genel Merkez yöneticisi Begüm Özyönüm ve sendika üyesi Ersin Kandemir için de hukuki süreçlerin takip edileceği kaydedildi.
59. ve son kez düzenlenen oturma eyleminde yapılan basın açıklaması şöyle;
Bilindiği üzere bundan tam 59 hafta önce “tüm sürgünler geri dönünceye kadar buradayız” şiarıyla başlamış olduğumuz oturma eylemlerimizin bu hafta sonuncusunu gerçekleştiriyoruz. Bizim eylemlilik sürecine girişimizin fitili 11 Mayıs 2020 tarihinde bir üyemizin süresiz olarak Malatya’ya sürülmesi ile başladı ve bu süreçte 13 arkadaşımız yurdun dört bir yanına sürüldü. Bizim bu zulme boyun eğmemiz ve arkadaşlarımızı yalnız bırakmamız düşünülemezdi. 15 Mayıs 2020 tarihinde her gün öğlen İZBAN girişinde eylemlere başladık ve bunun sonucu olarak tüm arkadaşlarımız geri döndü ancak hukuk tanımaz yöneticiler durmadı ve 17 Ağustos 2020 de mahkeme kararıyla görev yerine iade edilen üyemiz bu kez de Balıkesir Gökköy’e 2 aylığına sürüldü. Bu da yetmedi 05 Mayıs 2021’de 8 arkadaşımızı yine Yurdun dört bir yanına sürmesi üzerine 11 Ocak 2021 de her hafta Pazartesi yaptığımız oturma eylemlerimize başladık ve sonuçta Genel Merkez yöneticimiz Begüm ÖZYÖNÜM ve üyemiz Ersin KANDEMİR dışında tüm arkadaşlarımız geri döndü. Bu iki arkadaşımızın hukuki süreçleri sendikamızca takip edilmekte olup mücadelemizi başka alanlarda devam edeceğiz.
Bizim yaptığımız eylemler sonucunda bizleri sürenler artık yoklar ama biz dimdik buradayız burada olacağız. Ancak şuna da dikkat çekmek gerekir ki; 50 kuruş kasadan açık veren gişe memuru, arızaya kendi aracıyla gitmek için aracına benzin koyan teknik personel işten atılırken, onlarca usulsüz işi olan, kurumun varlıklarını kendi çıkarlarına kullanan, hatta çocuklarına-akrabalarına peşkeş çekenler, yaptıkları usulsüzlükleri karartmak için kurum bahçesinde evrak yakanlar ödüllendirir gibi yattığı yerden maaş alacakları unvanlara atandılar ve hafif cezalarla geçiştirilip olayların üzeri örtülme yoluna gidildi. Sanılmasın ki biz bunun peşini bırakacağız, sanılmasın ki kurumun mallarını kendilerininmiş gibi kullananlar rahat koltuklarında oturacaklar ve biz buna sessiz kalacağız!
Geçtiğimiz hafta Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile başlayan bir savaş ortamına girmiş bulunuyoruz. Biz emekçiler emperyalist saldırganlığa, NATO yayılmacılığına, Rusya’nın işgaline ve savaşa karşı barışı savunuyoruz...
Emperyalist güçler arasındaki hegemonya ve paylaşım kavgası, yayılmacı politikalar bir coğrafyayı daha fiilen savaş alanına çevirdi. Ukrayna üzerinde giderek tırmandırılan kriz Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile savaşa dönüştü. Beşinci gününde savaş şimdiden sivil yerleşim alanlarının tahribine, yaralanmalara, ölümlere, göç dalgasına, yaşama dair her şeyin yıkımına yol açtı.
Bu savaş kuşkusuz yeni ve birden bire başlayan bir savaş değil; Ukrayna’da 2014 yılında Neo-Nazilere, Nazi işbirlikçisi faşist hareketlere, aşırı sağa alan açılarak yaşanan ABD destekli darbe, Ukrayna’da bir arada yaşam kültürünü zedeleyen, iki farklı gelecek ve uygarlık tasavvuru arasında derinleşen kutuplaşma, bir savaş makinesi olan NATO üzerinden ABD yayılmacılığı ve ABD’nin zayıflayan hegemonyasını yeniden tesis etmek için savaş makinesini harekete geçirmesi, Doğu Avrupa’nın silahlandırılmasına hız kazandırılması bunun karşısında ise Çarlık Rusya’sının genişlemeci eğilimlerine özlem duyan Putin’in yayılmacı emellerini gerçekleştirmek için tırmanan krizi fırsata çevirmesiyle savaş adeta yıllardır kurgulandı.
Bu savaş sadece Ukrayna’yı değil, tüm dünya halklarını tehdit ediyor. Bu savaş halkların değil, emperyalist devletlerin, kapitalistlerin savaşı! Savaş halklar için ölüm, yıkım, acı, gözyaşı demektir. Savaş bütün yaşamını bir çantaya sığdırmaya çalışıp yurtsuzlaştırılmak demektir. Savaş işsizlik, yoksulluk, açlık demektir; sömürünün, baskının, şiddetin artmasıdır. İnsanın en temel hak ve özgürlüklerinin, hukukun, adaletin hiçe sayılmasıdır savaş. Ekolojik yıkımdır; doğanın, canlıların yok edilmesidir savaş.
Savaş emeğin haklarının yok edilmesi, halkın ekmeği küçülürken silah tüccarlarının, zenginlerin daha da zenginleşmesi demektir. Savaşın kaybedeni, en büyük bedeli ödeyeni halklar iken bir avuç kapitalist kârına kâr katar savaşlar üzerinden.
Ortadoğu’yu ve birçok coğrafyayı kan gölüne çeviren, halklarını ölüme, yoksulluğa mahkûm eden “demokrasi havarileri” bugün bu savaşta kendi paylarını örtbas etmek, NATO’nun bir savaş makinesi olarak emperyalist yayılmacılıktaki yerini gizlemek için Ukrayna’nın içine itildiği savaştaki payını dile getirenleri işgal yanlısı, Putinci ilan ediyor. Bir kez daha altını çiziyoruz. Putin’in Çarlık Rusya’sına özlem duyan emperyalist emelleri de Ukrayna’yı işgali de kabul edilemez. İşgal derhal sonlandırılmalı, Rus ordusu derhal Ukrayna topraklarından çekilmelidir.
Savaşı durdurmak için halen geç değil!
Ukrayna’nın silahlandırılmasından vazgeçilmeli, çatışmalar durdurulmalı, Minsk protokolü uygulanmalıdır.
Topyekûn güç azaltımı hedeflenmeli, askeri paktlar dağıtılmalı, başka ülkelerdeki askeri varlıklar sonlandırılmalı, Ukrayna’daki tüm yabancı güçler geri çekilmelidir.
AKP iktidarının insansız hava aracı satışlarıyla övündüğü, televizyon kanallarında Türkiye’den satılan SİHA’ların Rus uçaklarını düşürdüğü haberleri karşısında “satışlar artacak” diye el ovuşturduğu ortamda bu savaşa ateş taşıyacak her hamleden kaçınılmalı, kişisel çıkar peşinde silah satışı kesilmeli, ABD ve NATO’nun her tür talebi reddedilmelidir.
Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin ihlaline izin verilmemelidir.
Türkiye NATO’dan çıkmalı, ülkemizdeki tüm üsler kapatılmalıdır.
NATO savaşta asla çözüm olamaz, NATO emperyalist bir savaş makinesidir!
İki emperyalist güç arasında salınan AKP’nin ülkemizi Ortadoğu’da içine ittiği savaşa karşı çıktığımız, halkların kendi haklarındaki kararları kendilerinin vermesini ve barışı savunduğumuz gibi Ukrayna halkının da emperyalist güçler arasındaki savaşta en büyük bedeli ödemesine seyirci kalmayacağız. Hangi coğrafyada olursa olsun savaşa karşı durmaya devam edeceğiz.
Ülkemizde ve dünyada savaşa, silahlanmaya ayrılan kaynakların halkların ihtiyaçları, kamusal hizmetlerin ücretsiz sunulması, insan onuruna yaraşır bir yaşamın kurulması, demokrasi ve barışın tesisi için kullanılması mücadelemizi sürdüreceğiz.
Bir kez daha vurgulamak istiyoruz:
ABD’nin emperyalist saldırganlığına, NATO üzerinden uyguladığı genişleme politikasına ve Rusya’nın yayılmacılığına aynı anda karşı çıkmak mümkündür.
NATO yayılmacılığına da Rusya’nın işgaline de Hayır!
Dünyada ve bölgemizde savaşlar sürerken ülkemiz içerisinde özelleştirme politikaları yüzünden emekçi sınıfı burjuvazinin daha fazla kar etmesi için açlıkla mücadele etmeye çalışıyor. Ülkeyi yönetenler artık şunu çok iyi anlamalıdır ki; krizden çıkış yöntemi daha fazla satış daha fazla inşaat, daha fazla kar garantili köprüler hastaneler değildir. Krizden çıkışın yöntemi kamucu bir yönetim anlayışını benimsemek ve özel sektörün elinde bulunan enerji, ulaşım, sağlık ve eğitim tesislerinin kamulaştırılmasıdır. TEDAŞ’ın özelleştirilmesinin sonuçlarını hep beraber gördük, Demiryolları ise bugün yarı özel bir şirket gibi çalıştırılmakta neredeyse tüm işler özel sektöre yandaşa paslanmakta, özel sektör kafasıyla demiryolu işletmeciliği yapılmaya çalışılmaktadır bunun sonucunda da gerek iş kazaları gerekse tren kazaları hızla artmaktadır. 2017, 2018 ve 2019 yıllarında meydana gelen iş kazalarına yönelik verileri raporlarında paylaşan idare, 2020 yılında ise verileri paylaşmadı. TCDD Taşımacılık’a bağlı işyerlerinde 2017, 2018 ve 2019 yıllarında toplam 2020 iş kazası yaşandı. Bu kaza oranlarının yüksek olması liyakatsiz atamalar ve her hizmeti yandaş şirketlere yaptırmanın, müteahhitlerle kol kola gezmenin birlikte tatil yapmanın sonucudur. Demiryollarında ucuz ve emniyetli ulaşımın yolu da satmak veya açlığa mahkum taşeron işçiler eliyle hizmet üretmeye çalışıp müteahhit zengin etmek değil; yetkin personel alımı ve liyakatli yöneticiler ile eskiden olduğu gibi tüm işlerin kamu eliyle yapılmasıdır. Kurumumuz haraç mezat satılmaya/özelleştirilmeye çalışılırken diğer sendika üyelerini de bulundukları yeri sorgulamalarını ve yanımızda omuz omuza birlikte mücadeleye çağırıyoruz. Biz emekçiler birlikte mücadele ettiğimizde güçlüyüz, gücümüz birliğimizden gelir. Üreten biziz yöneten de biz olacağız.
Sınıflar arasındaki makas hızla açılırken yöneticilerin bunu sadece izlemesi yetmiyormuş gibi kuru ekmek bulabiliyorsanız aç değilsiniz diye dalga geçilmesi sadece aymazlıkla açıklanamaz. Yine geçtiğimiz hafta Bakan eşinin bir güvenlik emekçisine şemsiyesini ve çantasını taşıttığı görüntülerde açıkça ortaya koydu ki bunlar bizi eşit yurttaş değil işçi sınıfını köle olarak görmektir. Biz emekçiler kimsenin kölesi değiliz, bizler ürettiğimiz emeğin karşılığını alma mücadelesi veriyoruz. Unutmayınız ki sizin zenginlikleriniz, mal varlıklarınız bizim alın terimiz, dökülen kanlarımızdan kendinize ayırdığınız paydır. Bizler biliyoruz ki üretenlerin yönettiği bir dünya mümkün. Gelecek güzel günlere olan inancımızla emeği ile kazanan halkımızı selamlıyoruz.
|
|
Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır. Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım. |