İzmir Barosu, ‘20 Haziran Dünya Mülteciler Günü’ dolayısıyla basın açıklaması düzenledi. Alsancak’taki baro binası önünde gerçekleşen açıklamada metni Göç ve İltica Komisyonu Üyesi Av. Gizem Öykü Başkaya okudu. Dünyada milyonlarca insanın çeşitli sebeplerle ülke dışına çıkmak zorunda kaldığını söyleyen Başkaya, ‘umut yolculuğu’ esnasında denizlerde yaşanan ölümlere dikkat çekti. Geçici koruma statüsünün zayıf ve kırılgan bir koruma sağladığını vurgulayan Başkaya, geçici koruma ve uluslararası koruma başvurusu için kayda kapatılan illerin bir an önce kayda açılmasını talep etti. Toplumdaki mülteci nefreti ve bunu besleyen siyasi söylemlere de ayrı bir parantez açan Başkaya, “Ege Denizi’ni bir mülteci mezarlığına dönüştüren sınır politikalarını ve dünya üzerindeki karadan ve denizden bütün bu geri itme vakalarını şiddetle kınıyoruz. Devletlerin sınır koruma politikaları için bireylerin yaşam hakkı ve pek tabii iltica hakkı ihlal edilemez. Dünyanın her yerinde herkes için insan hakları uygulanmalıdır” mesajı verdi.
İLTİCA HAKKI İHLAL EDİLEMEZ
Yeryüzünde birçok insanın zorunlu ve insani nedenlerle memleketlerinden, sevdiklerinden ve tüm mazilerinden ayrı düşmek pahasına farklı ülkelere doğru göç ettiğini belirten Başkaya, “İzmir Barosu olarak her yıl olduğu gibi bir kez daha seslenmek istiyoruz; iltica hakkı, bireylerin yaşam hakkı ile işkence ve kötü muamele yasağını da koruma altına alan, başvuru süreci kesinlikle sınırlandırılmaması gereken bir haktır. Biz burada bu basın açıklamasını yaparken dahi bir mültecinin çok zorlu bir göç yolunda, insanca yaşam umuduyla hayat mücadelesi verdiğini biliyoruz. Daha geçtiğimiz hafta İtalya’ya ulaşmaya çalışırken Ege Denizi’nde motoru bozulan mülteci teknesi; Yunanistan Sahil Güvenliği tarafından sürat motoru ile yapılan çekme müdahalesi sonrası alabora oldu. Ne yazık ki 100’ü çocuk, kadınların çoğunlukta olduğu 600 mülteci, Ege Denizi'nin sularında kayboldu. Tekneden sadece 104 kişi kurtarılabildi. Yunanistan Sahil Güvenlik Güçlerinin kaza raporunda, teknenin çekilmesi sürecinden bahsedilmiyor. Teknenin İtalya kara sularına itildiğine ilişkin iddialar var. Kışın İran-Türkiye ve Türkiye- İpsala sınırında donarak yaşamını kaybeden, çeteler tarafından aç, susuz rehin tutulan insanlar olduğu, insan hakları örgütlerinin raporlarıyla tespit edildi. Yanı başımızdaki Ege Denizi’ni bir mülteci mezarlığına dönüştüren sınır politikalarını ve dünya üzerindeki karadan ve denizden bütün bu geri itme vakalarını şiddetle kınıyoruz. Devletlerin sınır koruma politikaları için bireylerin yaşam hakkı ve pek tabii iltica hakkı ihlal edilemez” dedi.
KAYDA AÇILMASINI TALEP EDİYORUZ
2022 yılında zorla yerinden edilerek ülke dışına çıkmak zorunda kalan insan sayısı 46 milyona ulaştığına dikkat çeken Başkaya, “Ülkeleri içinde zorla yerinden edilen insan sayısı ise 62,5 milyon. Dünya üzerinde özellikle savaşlar nedeniyle yerlerinden edilen bu nüfusun büyük çoğunluğu; kalıcı bir yurttaş statüsü olmadan, barınma, sağlık, beslenme gibi birçok iş güvenliği ve sağlığı koşullarından uzak sigortasız işlerde çalışmak zorunda bırakılarak, sağlık hakkına erişimde zorluklar yaşayarak, yoksulluk sınırının altında hayata tutunmaya çalışıyor. Dünya üzerindeki tüm devletlerin, özellikle refah devletlerinin bu göç nüfusu ile ilgili ortak ve adil sorumluluk alması gerekmektedir. Ülkemiz, göç nüfusu açısından dünyanın en çok mülteci yaşayan ülkesi olarak ilk sırada yer alıyor. Suriye iç savaşı sonrası ülkemizdeki mülteci nüfusunun büyük çoğunluğunu Suriye uyruklu mülteciler oluşturuyor. Savaşın 12. yılında, hala geçici koruma gibi belirsiz bir statü altında ülkemizdeler ancak yarın nerede yaşayacakları konusunda bir belirlilik yok. Geçici koruma statüsü, her geçen gün daha zayıf ve kırılgan bir koruma sağlıyor. Aynı şekilde uluslararası koruma talep eden Avrupa dışı diğer ülkelerden gelen kişilerin iltica başvuruları kayda alınmıyor ya da kayda alınmada zorluk çıkarılıyor. Bir şekilde geçici koruma ve uluslararası korumaya erişen ülkemizdeki yabancılar; haklarında başlatılan en ufak bir adli işlem sonrası sınır dışı tehdidi ve statü kaybı ile karşılaşıyor. Masumiyet karineleri yok sayılıyor. Kayıt dışı ve illegal bir yaşama itilen bu kişiler, temel hak ve özgürlüklere erişemeden askıda hükümsüz bir hayat yaşamaya maruz bırakılıyor. Ülkemizde, kayıtlı mülteci sayısının az gösterilmesi, diğer kayıt dışı nüfusun ülkemizde yaşamadığı gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Bu konuda yetkililere sesleniyor ve geçici koruma ve uluslararası koruma başvurusu için kayda kapatılan illerin bir an önce kayda açılmasını talep ediyoruz” ifadelerini kullandı.
HERKES İÇİN İNSAN HAKLARI!
Açıklamanın sonunda toplumdaki mülteci nefretine ve bunu körükleyen siyasi söylemlere de değinen Başkaya, “Güncel siyasette, popülist bir yaklaşımla mültecilerin geri gönderilmesinin yurttaşlara vaat olarak sunulması ne yazık ki toplumdaki nefret söylemini besliyor ve nefret suçlarının işlenmesine zemin hazırlıyor. Sorumluluk sahibi siyasi partilerin, halkı kin ve düşmanlığa tahrik boyutuna varan bu eğilimlerin önüne geçmesi gerekiyor. Ekonomik kriz ve yoksulluk koşullarında yaşayan yurttaşların öfkelerinin toplumun en kırılgan kesimine yöneltilmesi ne yazık ki şiddete meyilli gruplar yaratılmasına sebebiyet verip tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Deprem sürecinde insani yardım konusunda depremzede mültecilere yapılan ayrımcılık ve yağma vakalarında olağan şüpheli olarak mültecilerin hedef gösterilmesi, ne yazık ki işkence ve eziyet gibi insanlık dışı suçların işlenmesine sebebiyet vermiş, hepimiz bu utanca video görüntüleri aracılığıyla şahit olmuştuk. Ülkemizin göç yolu üzerinde gerek transit gerek hedef ülke olarak mülteci nüfusuna muhatap bir ülke olduğu gerçeği ile yüzleşmek zorundayız. Dünya üzerindeki savaşlar, iklim sorunları, doğal afetler, salgın hastalıklar, her zaman göç gerçeğini açığa çıkaracaktır. Önemli olan barışçıl dış politikalar ve iki yönlü entegrasyona yönelik göç politikalarıdır. Biz İzmir Barosu olarak; dünyanın her yerinde herkes için insan hakları uygulanmalıdır diyoruz” açıklamasını yaptı.